Köşe Yazısı

Hep Hasret Kalacağız Şimdi

Hep Hasret Kalacağız Şimdi

Her telefonla konuştuğumuzda “ne haber büyük Haşimo” diye seslenir, bende “Sağol küçük Haşimo” derdim.

22 Eylülde Küçük Haşimo’yu (babamı) ebediyete uğurladım.

Yaşadığı kaza sonrası yaklaşık 22 günlük biri yoğun bakım süreci yaşadı. Bu süre içinde hem onun bir yıl emek verdiği fındığını toplayıp harmanladık, hem de her akşam babama dua ederken hayatı ne kadar paylaşabildiğimizi düşündüm.

49 doğumlu olan babam 70’li yıllarda Harşit’te muavinlik, şoförlük yapmış rahmetli Koreli Ahmet amcamlarla ve evlilik sonrasında rahmetli dedem onun şoförlük yapmasını istemediği için bu işinden vazgeçip, elektrikçi olmayı seçmiş.

Çobanlık yapmış, yaylada orman kesimlerinde çalışmış, sonrasında bir ağaç motoru alarak köy köy gezmiş ve dağlarda odun kesmiş.

Daha öncesinde yaz aylarında dedemlerle birlikte zaman zaman gittiği gurbet hayatı başlamış.

Ben ilk okula giderken yılın sadece 1 ayında o da genelde de kış aylarında köyde kalıyordu. Kış aylarında da koyunları kışlada otlatmak için sabah çıkıp akşam karanlığı kapatırken geliyordu.

Kafasındaki çöpür fesin kenarlarında buzlar asılı oluyor, biz de o buzlarla oynayarak babamla vakit geçirebiliyorduk.

1985-86 yıllarında babam İstanbul’a çalışmak için gelmiş, köye gelme süreleri azalmıştı. 1988 yılında ablamın ortaokulu bitirmesiyle iyi bir lisede eğitim alsın diye bizi de İstanbul’a getirdi. Bizden 3 yıl sonra annem ve diğer iki kardeşim de İstanbul’a geldi.

1987 yılında babam İstanbul, Ablam ve kız kardeşim Espiye YİBO, erkek kardeşim Alucra YİBO, annem köyde ve bende Espiye Ortaokulu’nda okuyor ve pansiyonda kalıyordum. Yani 6 kişilik çekirdek ailemiz 5 farklı yerde yaşıyordu.

Ancak 1991 yılında tüm aile bir araya gelebilmişken, 1993 yılının sonunda gurbetçi babam bu kez de bizleri İstanbul’da bırakıp Rusya’ya çalışmaya gitti.

2000 yılında dedemin vefatıyla birlikte köye yerleşmeye karar verdi. 2003 yılında emekli olduktan sonra yılın 9 ayını memlekette 3 ayını da İstanbul’da bizlerle geçirmeye başladı.

Şöyle geriye dönüp baktığımda ne kadar da çok hasretlik çekmişiz babama…

Bu hasretliklerin sonunda hep bir kavuşmamız olmuş, kendi yuvamızı kurduğumuzda bu kavuşma sürelerimiz azalmış olsa da hep kavuşmuşuz. Hasret gidermişiz, şakalaşmış, birbirimizi kızdırmışız.

Her daim bir evlattan çok bir arkadaş olmuş çocuklarına, bizler de her buluşmamızda birbirimize sarılıp eksik kalan sarılmalarımızı tamamlamaya çalışmışız.

Bir komşumuz şöyle demişti, “Ne bu ya siz her sabah evden çıkarken vedalaşıyor, her akşam eve geldiğinizde sanki uzaktaymış gibi sarılıyorsunuz.”

O bilmiyordu ki biz yıllarca gurbet yolu gözlemişiz, babamıza hasret yaşamışız.

Küçük Haşimo’nun ebediyete yolculuğu ile içimizdeki boşluğun kolay dolmayacağını, bu gidişin dönüşü olmayacağını biliyoruz…

Yıllarca her kavuşmamız sonrasında biten hasretimizin artık bitmeyeceğini biliyoruz…

Sevgili İkbal kardeşimin, “Benim babam öldü Abdullah” dediğinde ne demeye çalıştığını şimdi daha iyi anlıyorum.

Oralarda buluşur muyuz acep? Eğer buluşursak, hasretimizin biteceği güne kadar şimdilik hoşçakal Küçük Haşimo…

Ruhun şâd, mekânın cennet olsun Küçük Haşimo.

Hani dedin ya ben evlatlarımdan memnunum, onlar için her zaman dua ediyorum ve hakkımı helal ediyorum diye.

Bizler de senin için her zaman duacı olacak, amel defterinin kapanmaması için elimizden geleni yapacağız.

Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sana yakışan evlatlar olmaya devam edeceğiz.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL